Dört yıl önce ABD seçimi sonrası Joe Biden kazanınca bir yazı yazmıştım. Yazının konusu dünyada J. Biden ile bir yumuşamanın geleceği beklentilerine karşılık, ABD’deki kurumların devreye gireceği ve birinci Trump dönemindeki gibi uluslararası ilişkilerin kişisel ilişkilerle yürütülemeyeceği üzerineydi. Yazının ana konusunu destekler bir-iki örnek vermiştim.  J. Biden döneminde süreçle doğrudan ilişkili görünmese de aşağıda değineceğim dernek ve organizasyonlar çizgi ve tercihlerini değiştirdiler, artı yeni organizasyonlar da oluştu…

Öncelik o yazıdaki konu Biden politikalarının dünyadaki beklentiler üzerine bu beklentilerin Çerkesler açısından nasıl olacağı ile ilgiliydi. Zaman benim bu analizimi haklı çıkarttı. Yazı, ABD başta olmak üzere bazı büyük ülkelerin özel kurumları, kurumsal görevleri gereği işlerini liderlerin kişisel ilişkileriyle yürütmekten kurumlar aracılığı ile yürütülmesine evrileceği ana fikri üzerine kurgulanmıştı. Şimdi Trump yine seçildi. Trump‘ın bu dönemi nasıl olacak sorusu tekrar gündemde. Elbette bizleri daha çok ilgilendiren ülkelerin diğer ikisinin de liderleri aynı liderler. Türkiye’de Erdoğan hala iktidar, Rusya’da ise Putin.

Ne var ki dünyadaki gelişmeler ve ilgili şartlar elbette farklılaştı. Farklılaşmayan tek şey, Türkiye’de ve dünyada burjuvazinin kar hırsının daha da arttığı ve doymak bilmez iştahlarının hiçbir etik kural tanımadığı, hatta kendi çıkardıkları kanunları, ilkeleri, değerleri sürekli inkar ettikleridir. Trump’ın gelişi ile ABD’nin politikalarının, dünyanın farklı bölgelerinde nasıl değişeceği yazılır çizilir oldu. Konu giderek netleşiyor denebilir. Bunlara olabildiğince kısa değinerek durumumuza (Çerkeslerin durumu) bakmaya çalışacağım.

Özetle dünyanın çeşitli merkezlerindeki karmaşık problemlerin başında Rusya – Ukrayna Savaşı; İsrail- Filistin, İran, Suriye krizi; teknolojik gelişmeler, yapay zeka ve robotik teknoloji ve bunun silahlanma yarışında kullanılması ve bu silahların denetimi, savaşlarda denenmeleri; son yılların global ekonomik krizi, enflasyon ve işsizlik sayılabilir.

TRUMP VE ABD DIŞ POLİTİKASINDA BEKLENEN DEĞİŞİKLİKLER

Trump ile birlikte değişebilecek başlıca ABD politikalarından söz edeceksek, öncelikle bunların birbirini tamamlayan unsurlar olarak iki başlıkta toplayabiliriz: İç ve dış politika. Ancak biz daha çok dış politikayı değerlendirmek istiyoruz. Analizcilerin değerlendirmelerine göre, Trump’ın görüşleri, konuşmaları dışında yakın siyasi çevresi ve olası kabine adayları hakkındaki değerlendirmeler, genellikle şahinler denen savaş ve sertlik yanlıları, aşırı İsrail yanlıları, mevcut Türkiye politikalarına karşı olduğu açık kişiler, İran ve Çin’i düşman olarak gören karakterlerden oluşuyor. Danışman grubu olarak seçtiği insanlara da baktığımızda aynı özellikleri taşıdıklarını görüyoruz.

Bu gelişmelere göre Trump’ın dış politikalarındaki önemli farklılıklar şöyle sıralanabilir düşüncesindeyim:

  1. Çin menşei ürünler başta olmak üzere öncelikle İthal ürünlerine gümrük vergileri ve kotalar koymak.
  2. Teknoloji ve patent savaşlarının artması sonucu ABD’nin bu alanda üstün olmasına yönelik önlemler almak.
  3. Küresel ticaret anlaşmalarında Amerika’nın daha bir avantajlı olması yönünde yeni düzenlemeleri zorlamak.
  4. Göçmen ve yabancı girişlerini zorlaştırmak ve daha ileri önlemler almak.
  5. ABD’nin iklim fonlarını kesmesi çevreyle ilgili harcamaları kısması, bu alanda AB gibi rakip merkezlere yüklenmek.
  6. NATO, BM gibi uluslararası kurumlara yapılan mali destekleri kullanarak, o kurumları kendi etki alanı içine daha fazla çekmek.
  7. En önemlilerinden birisi dünyadaki otoriter rejimlere olabildiğince yakın durmak.
  8. İsrail- Ukrayna- Tayvan gibi krizlere maddi destekleri daha çok Avrupa Birliği ve NATO ülkelerine yaymak şeklinde nitelenebilir.

Ayrıca iç politikada da uygulayacağı bazı önlemlerin dış politikayı ve dünyayı etkileyeceğini düşünüyorum. Bunlar neler olabilir:

  • Merkez Bankası aracılığı ile dolar ve faiz politikalarının dışarıya yansımalarını domine etmek.
  • Sosyal yardım ve benzeri harcamaları alabildiğine kısmak.
  • Yapay zeka ve robot teknolojisi ile ilgili mümkün olduğu kadar bu avantajlari Amerika’nın elinde tutmaya çalışmak gibi davranışlar, ABD dışında da dünyayı etkiler düşüncesindeyim.

AVRUPA BİRLİĞİ POLİTİKALARINDAKİ SON DURUM

Dünya merkezlerinden ABD’nin dışında, Avrupa Birliği (AB) merkezinin politikalarına da bakılması gerekir. Avrupa Birliği’nin geçtiğimiz Eylül ayında başkan olarak Ursula Von Der Leyen’in değerlendirmeleri var. Bu değerlendirmeler Eylül ayında yayınlanan M. DRAGHI raporuna dayanıyor. Bunları AB Başkanı Ursula Van Der Leyen’e göre üç başlıkta toplayabiliriz:

  1. Küresel emellerimiz konusunda, rakiplerimizle aramızdaki inovasyon açığını kapatmamız. Her şey dijitalleşme ile ilgili.
  2. Rekabetçi bir şekilde karbondan arınmamız gerekiyor.
  3. Stratejik güvenliğimizi güçlendirmeli ve bağımlılıkları azaltmalıyız. Bağımlılıklarla ilgili bir başlık açmak gerekirse teknoloji ile ilgili değerli toprak metallerine bağımlılık ve teknoloji alanında Avrupa Birliği’nin Uzakdoğu ve Amerika teknolojilerine göre geri kaldığı gözlemlenmektedir. Avrupa’nın güvenliği ile ilgili NATO dışında alternatif tartışmalar da var. Bu manada o tür bağımlılıklarını azaltılması yönünde çalışmalardan bahsediyor kanısındayım.

 AB Konseyi Yunan delegesinin ise Ursula Van Der Leyen’in bu değerlendirmelerine karşılık cesur soruları olmuştur: “Biz Avrupalı vatandaşların ihtiyaçları; 1-Barış, 2- Ucuz enerji ve gaz. 3- Düşük vergilendirme. 4- Rusya’ya ihracatlarımıza geri dönüş. 5- Yasadışı göçleri durdurmak. 6- Şiddet ve anarşiyi durdurmak. Peki, Zelenski’ye gönderilen paralar nerede?  Bu işlerin bize faydası nedir? Avrupa Birliği olarak Rusya’ya yapılan ambargodan ne kazandık?” Bunların da cevapları oldukça politiktir.

Geçmişte iki kutuplu bir dünyanın çöken tarafı Sovyetler sonrası oluşan merkezlerden Rusya Federasyonu’na da bir göz atacak olursak; Rusya Federasyonu bizim daha çok bildiğimiz ve ilişkili olduğumuz bir ülke. Bilindiği gibi 1990’lı yıllardan sonra Rusya’daki farklı gelişmeler sonunda 2000’li yıllarda Putin’in yönetime gelmesi ile Rusya ciddi bir değişiklik geçirmiş ve kurumlarını tekrar yeniden oluşturmaya, sistemi oturtmaya çalışmıştır. Buna karşılık da Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Batı boş durmamış, Rusya’dan koparabildiklerini koparmaya çalışmışlardır. Rusya Federasyonu’nun içindeki Cumhuriyetlerden veya çevresindeki Cumhuriyetler üzerinden Rusya Federasyonu’nu bir çevreleme hareketi söz konusudur. Bu çevreleme hareketinin en başarılısı ”Portakal Devrimi ” dediğimiz Amerika ve NATO’nun birlikte kurguladığı Kırgızistan, Gürcistan ve Ukrayna üzerinden Rusya karşıtı iktidarların yaratılması olmuştur. Rusya bir süre sonra Kırgızistan ve Gürcistan’ı kendi etkisi altına almış, Ukrayna ile sürekli git-gelli problemler yaşamıştır. Rusya Gürcistan ve Kırgızistan’ı tekrar kendi etki alanına çekmişti ama Batı bu işin peşini bırakmadı. Putin 2008’den itibaren Ukrayna’nın NATO’ya katılmasını engellemek amacıyla Batı’yla birtakım görüşmeler ve anlaşmalar yapmıştır. Ne var ki bu anlaşmalar ve Putin’in uyarıları bir işe yaramadı. NATO, Polonya ve Romanya’dan sonra Ukrayna’yı da içine almak, bu amaçla Ukrayna’da askeri üsler açmak istedi. Konu diplomatik bir krize dönüştü. Kriz bir taraftan sürerken, ABD ve Batı Ukrayna seçimlerinde Zelenski’yi destekleyerek, Ukrayna’da kendisine tamamen bağlı bir müttefik yönetim sağladı. Süreç savaşa evrildi. Rusya “Askeri Harekat” anlamına gelen daha hafif bir deyimle savaşı sürdürüyor. ABD başta, Batı Rusya’ya yönelik çok ciddi ambargolar uyguladı. Rus ve vatandaşlarının vize, banka hesapları, ticaretleri en üst düzeyde yaptırımlarla karşılaştı. Batı Rusya’nın savaş öncesi döviz rezervlerini hesaplayıp, bu rezervleri belirlenmiş bir süre içinde bitirmeyi ve Rusya’yı teslim almayı hesapladı. Putin içeride demokrasi diye bir şey bırakmadı. Kendisinin 2036 yılına kadar başkanlığını yasallaştırdı. Buna karşılık içeride savaşın beklenen olumsuz etkilerini minimize etmeyi başardı. Askerliği profesyonelleştirerek, halkın tepkisini törpüledi. Son haberlere göre J. Biden Ukrayna’ya “Uzun menzilli taktik füze sistemleri’” (ATACMS) verdi ve savaş sürecini bir üst tehlikeli duruma taşıdı. Yani Putin hemen cevap vererek bir nükleer savaştan kaçınmayacağını gösterdi. ATACMS sistemleri “Balistik Füze” fırlatır. Balistik Füze, nükleer, kimyasal, biyolojik başlık taşıyabilen uzun menzilli güdümlü veya güdümsüz füzedir. Kısa menzilli, taktik balistik ve tiyatro balistik füze olarak üçe ayrılır. 150 km ile 3.500 km menzile kadar değişir. Ve Putin de Nükleer silah kullanma yetkisini onayladı. Rusya ile ilgili daha çok şey söylenebilir. Ortadoğu’da savaş bölgelerinde etkisinden söz edebiliriz. Özellikle Ortadoğu’daki Suriye krizinde müdahalesi savaşın yönünü değiştirdiği gerçeği karşımızda duruyor. Ukrayna ve Doğu Avrupa’da, Asya’da BRİCS de oynadığı rol ile Rusya’nın da halen ciddi bir merkez olduğunu kabul etmek durumundayız.

ÇİN HALK CUMHURİYETİ

Japonya, Güney Kore vs. derken Çin dünyanın diğer merkezlerinden biri oldu. Çin Komünist Partisi geçtiğimiz yıllar son kongresinin yaptı (21. Kongre). Çin Komünist Partisi’nin Kongresi kararları doğrultusunda değerlendirmek mümkün. Bunlara göre bir süredir Deng Xioping döneminde başlatılan reformlara devam etmek ve piyasa ekonomisinin devamı ve Komünist Partisini ideolojik olarak da güçlendirmesi kararları var. Bu hedeflerin 2035 yılına kadar yüksek standartlarda bir sosyalist piyasa ekonomisinin yaratılacağını belirtiyorlar. Reformlara devam ederek modern bir ülke yaratmayı sürdürecekleri kararları var. Aynı zamanda Komünist Parti olarak kendi örgütsel yapısının yeteneklerini geliştirmeyi programlıyorlar. Karma ve özel sektörün bir arada gelişmesini ön görüyorlar. Dünyada her alanda rekabetçi bir güç ve lider bir konum elde edilmesi hedefleniyor. Dünyanın her tarafında ve özellikle Asya ülkeleriyle iş birlikleri geliştirip, dünyada yeni bir ortak pazar oluşturmak, bu yolda BRİCS’e üye, ona komşu ülkeler ve diğer ortak anlaşmalar yaptıkları ülkelerle projeler geliştiriyorlar. Aynı zamanda dünyadaki-batıdaki- benzer merkezlerle global anlamda bir oluşum yaratma çabaları da var.

ÇERKESLER

Yukarıdaki dünya ve dünyanın çeşitli merkezleri ile ilgili değerlendirmelerden sonra, bunların Çerkesler’e etkisini açmaya çalışalım: J. Biden yönetimi işi ele aldıktan sonra yapılarımıza, kurumlarımıza saldırılar arttı. CIA’in paravan kuruluşu Jamestown Vakfı aracılığıyla emperyalizm, Türkiye’de ve dünyadaki işbirlikçileri ile kol kola ülke ülke gezmeye, yeni yapılar kurmaya, ortalığı daha bir karıştırmaya devam etti. Pandemi gibi, deprem gibi felaketleri de fırsata çevirdiler. En son Rusya – Ukrayna savaşında kurum ve toplum insanlarımızın kafalarını iyice karıştırdılar. Barış ve savaşlar konusunda, ulusal çıkarlarımız konusunda kafalarında sağlam düşünceler olmayanların, bilgisi-belgesi- teorisi- dünyaya net bakış açısı olmayanların, bu anlamlarda altyapısı zayıf olanların ciddi yalpalamalarına neden oldular.  Bu süreçte Kafkas Dernekleri Federasyonu’nu (KAFFED) KAFFED Değişim Hareketi (KDH) adlı bir yapı yönetti. Muhalefetsiz olarak yönetime gelen bu yapı, Amerikancı yapılarla içli-dışlı oldu. Birlikte programlar yaptılar. Normal şartlarda bu tür birliktelikler eleştirdiğim etkinlikler değil. Ancak Ukrayna krizinde Çerkes Dernekleri Federasyonu (ÇERFED) katkısıyla oluşan toplantılarda Jamestown Vakfı ve yaptıkları organizasyonlar olayı başka seviyelere taşıdı. Tanınmış CIA personelleri ile onların kurdukları yapılarda aktif çalışan insanların Türkiye’den ve Anavatandan buldukları bağlaşıkları ile yapılan etkinliklerde, toplantılarda açıkça savaşa katılma çağrıları yapıldı. Bu çağrılar ve ilgili toplantılar ateşli Rus düşmanlığı motifleriyle köpürtüldü. Savaş kışkırtıcılığı, milis ve asker toplama çağrılarına evrildi. Örgütler kuruldu (Council of United Circassia–Birleşik Çerkes Konseyi). Türkiye’de KAFFED başta, herkesi kendileri gibi davranmaya zorladılar. Açıkça savaşı ve Ukrayna’yı desteklemeye, Rusya’ya karşı savaşmaya zorladılar. Ukrayna lehine asker olmayanlar, savaşa katılmayanlar, savaşa destek vermeyenler açıkça “hain” ilan edildi. Videolarda, röportajlarda Çerkes askeri birliklerinden bahsedildi. Sayı verilmezse de cephede Çerkesler’in Ruslar’a karşı savaşan birliği olduğu ısrarla belirtildi. İlgili yapılar hızını alamadı Sürgünde Hükümet kurdular (Sürgünde Kafkasya Hükümeti). Dahası, hükümetin başı niye İyad Yoğar oldu diye Türkiyeliler, Amerikalılara çemkirip, olay çıkardılar! İşte asker, milis, savaş vs. diye ısrarlar karşısında bizim KDH ve KAFFED yöneticileri yalpalamaya başladı, ikilem yaşadılar. Savaş karşıtlığı veya barış talepleri yükseltmek yerine, politika üretmekte sıkıntı çeken kurum ve ileri gelenlerimiz yalpalamaya başladılar. Bir yandan tarafı olmadığımız bu savaştan bize bir yarar gelir mi umuduyla ilkesiz yalpalamalar çoğaldı, diğer yandan Rusya- Kafkasya’nın kurumlarının benzer baskıları bu ilkesiz duruşu daha bir ortaya çıkardı. Aynı zamanda Kafkasya’da aileler gençleri, çocuklarını korumak, askere göndermemek için ciddi kaygılara düştüler. KAFFED tek başına yapabileceği destek ve yardımlara Amerikalıların yapılarını karıştırır izlenimi yaratan görüntü sergiledi. Zaten çok kötü olan DÇB ile ilişkiler daha nazik bir duruma geldi. Araya 6 Şubat depremi girdi. Deprem sürecinde KAFFED çok güzel aktivite sergiledi. Herkesin etkilendiği bu aktiviteye DÇB destek vermek amacıyla başkan ve yöneticileriyle Türkiye’ye geldi. İlişkileri düzeltmek için iyi bir fırsat olan bu gelişme her iki tarafın gereksiz inat ve iddiaları nedeniyle heba edildi. Bunda DÇB’nin bilinen Moskova’ya yaranma hevesi ile KDH’cıların Amerikancılarla ilişkilerinde etkilenmeleri belirleyici oldu. Süreçteki karşılıklı ilkesizlik, güvensizliği artırdı. KAFFED savaş sürecinde de ilkesizlik ve tecrübesizlikten ötürü sağlam ve doğru bir duruş sergileyemeyince şaşırtıcı bir duruma düştü. Ukrayna tarafını açık destekleyenlerle bir araya gelmelerinden sonra, onların ileri talepleri karşısında hayalleri yıkıldı. Rusya merkezli kurumlarla ve Rusya yanlıları ile ilişkileri normal olarak yürütmek zorlaştı. Burada KDH barışı savunmak, savaşa karşı bir politika üretmek yerine, yalpalamalar nedeniyle kurumu, toplumu, süreci yönetemedi ve piyasadan çekilmeyi seçti. Ne var ki bileşenleri ve KDH’yı etkileyenler hala kendilerine varlık alanı yaratmaya çalışıyorlar. Kayseri Derneği üzerinden mücadelelerine devam etmek istiyorlar.  Burada not düşmek gerekir ki, toplumumuzda kurumsallık, örgütlülük bilinci açısından, yukarıdaki gelişmeler çok ciddi handikapları ortaya çıkardı.

THINK TANK KURULUŞLARI ve VARSAYIMLAR…

Özellikle 2010 – 2012 yılları arasında filizlenen think tank kuruluşlarının 2023-2024 yıllarında dünyanın bazı bölgelerinde, örneğin Rusya Federasyonu’nda kartların tekrar karılıp, dağıtılacağı iddiaları (tespitleri) vardı. Bu iddiaların altı, ilgili bölgelerdeki oturmamış, istikrarını sağlayamamış, coğrafyası problemli, tartışmalı olduğu şeklinde dolduruluyordu. Süreç biraz uzadı gibi görünüyor. Covid 19 ya da başka nedenlerle, en azından bölgelerde kaymalar, gecikmeler olsa da iddia edilen bölgelerde problemlerin çıktığı veya istikrarsızlık olduğu görülüyor. Toplumumuz ve yapılarımız söz konusu gelişmelere hazırlıklı olmazsa, en azından örgütsel manada önderlik yapabilecek yapılarımızın olmaması durumunda gelişmelerin altında ezilip, ne yazık ki yok oluş süreci ile daha kısa sürede karşılaşırız. İlgili olumsuz senaryoda toplumumuzun çıkarları ve maksimum konumunun söz konusu olmayacağını dillendirmeye çalışmıştık. (Yazılı belgemiz yok).  

Rastlantısal olarak, olağan dışı gelişmeler olup, süreç içinde doğru önderlik yapabilecek bir organize yapı olmazsa; ne yazık ki o konu bizde hala karanlık nokta. Sovyetlerin dağılma sürecinde Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde benzer gelişmeler olmuş, sonra da yapı kendini pekiştirmeden, gelişmelerin ardında kalınca, mevcut yönetim tarafından ezilmiş, ekarte edilmişti. (Bu konu ayrıca inceleme konusu).

Toplumumuzdaki KAFFED, BİRKAF, VAKIFLAR, ÇERFED, DÇB ve diğerleri bir politika, bir vizyon oluşturamıyorlar. Bu meyanda bir amaçları, planları yok. Dahası biraz politikaya değindiklerinde, demokratik talepler vs. dediklerinde kendi iç mekanizmalarındaki (derinlerinde…) engeller ile sınırlandırılıyorlar. Biraz bu mekanizmaları zorlayan olursa “DIJ GÜÇLER” bir biçimde müdahaleye hazırlar. Buna elbette DÇB ve Nalçik’teki İnsan Hakları Dernekleri de dahil. Bu alanda CIA’nın yan kuruluşlarının başkanları artık Türkiye’deki kendi kurdurdukları yapıların başkanlarıyla yurt içi-yurt dışı geziler yapıyorlar. Bölgede Ürdün’e kadar gidip oraları da karıştırmaya kalktılar. Bu noktada cesaretli, alt yapısı güçlü, diplomatik manevralar yapabilecek kapasiteli yöneticilere ihtiyacımız var. Rusya Federasyonu ve ABD’nin kurumlarımızı kendi yanlarına çekmek istemeleri kendi içinde tutarlı, bu minvalde anlaşılır. Kurumlarımızın sorumlularının bu merkezlerle görüşmelerinde bence bir beis yok. Önemli olan onların dümen suyuna girmemek. Onların talimatlarını uygulayan düşkün olmamak. Bağımsızlığı ve temsil ettiği toplumu ve toplumun çıkarlarını hakkıyla temsil etmek. Bu anlamda derneklerin ve STK’ların savaş yanlısı olmaları, Ukrayna lehine asker toplamaya çalışmalarına hiçbir şekilde sıcak bakılamaz. Tarihin çeşitli kesit ve coğrafyalarında gördüğümüz, bir halkın evlatlarının sıcak savaş halindeki iki devletin cephelerin de bulunması kaderimiz olmamalı artık. Tarihten gerekli dersi çıkarmalıyız. Öte yandan DÇB eliyle yapılarımız ve kurumlarımızın Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı’nın bir bürosu haline getirilmeye çalışılmasına elbette sonuna kadar karşı olmalıyız.

DÜNYADA GÜNDEM ve ÇERKESLER…

Dünyanın merkezleri ve bunların olası gündemleri ve Çerkesler’in durumlarına yukarda kısaca göz attık. Görüleceği gibi dünya gündemi deyim yerindeyse oldukça sıcak.

Bizler -Çerkesler- bu dünyadan ayrı bir yerde yaşamıyoruz. Dünyanın uzak bir köşesinde bir olay, bir gelişme dünyanın geri kalanını etkileyebileceği gibi, bizleri de etkileyebilir. Bu anlamda dünyadaki gelişmeler toplumumuzu doğrudan ilgilendirir. Daha çok ABD, AB, RF, Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmeler bizlerin daha duyarlı- bilgili olması gereken başlıklardır.

Ne yazık ki medya anlamında olsun, örgütsel yapılanma anlamında olsun hem günlük, hem orta vadeli ve uzun vadeli çıkarlarımız ve gelişmelerin toplumumuza etkilerinin ne, nasıl olduğunu aydınlatan kurumlarımız yok. Tek-tük konulara, gelişmelere yeterince duyarlı insanlarımız varsa da, el birliği ile o insanları toplumumuzun yapılarından uzaklaştırıyoruz. (Bu konuda yanılmayı çok isterdim). Tüm bunlardan ötürü ABD’deki seçim sonuçları, AB’deki Draghi raporu, RF’deki Ukrayna krizi, Çin’deki Komünist Parti kongresi veya yapay zeka ile ilgili gelişmeler… Hepsi, hepsi bizlerin, toplumumuzun kaybolmaya yüz tutan dili ile, düşünce yapısıyla (mantalite), telaşına kapıldığımız ve globalleşen her şey gibi globalleşen hakim kültürlerin etkisinde kalan kültürümüzle ilgili; her şeyden önce belli bir seviyede yaşayabilmemiz için ekonomimiz ile ilgili; anavatanda ve her yerde tartışmaya açılan “kimliğimiz” ile ilgili…

Refah ve barış; hukuk, demokrasi ve gelişme. Bunların hepsi kimliğimizle yaşayabilmemiz; barış ve adalet içinde özgürce yaşayabilmemizle ilgili.

Çerkesler ve herkes için eşitlik, barış, adalet ve özgürlük her zamankinden daha elzem son yıllarda…