Bu, o değil.
Hani çok bilinen, filmlere romanlara malzeme olmuş, on dokuz kişinin ipe çekilmesiyle nihayetlenen, anlı şanlı paşaların bile üstlerine darağacı gölgesini düşürüp yüreklerini ağızlarına getiren, yazılanlara inanmak gerekirse İsmet Paşa’yı bile boyun sancısıyla yatağından hoplatan 1926 suikastı değil.
Bu ayrı. Bu 1927.
27 Ağustos 1927 gününü Anadolu Ajansı’nın gazetelere geçtiği bir habere göre; Ege’nin Mardan dağlarında jandarmayla çatışmaya giren Hacı Sami ismindeki şaki ve kardeşi ölü, çete mensubu diğer üç kişi sağ olarak ele geçiriliyor.
Olabilir, 20’li yıllar, Anadolu fukara yatağı; dağlar savaş kaçkını eşkıya yatağı olmuş ki yol kesmek adam kaldırmak türü haberler vakayı adiyeden sayılıyor. Ne ki yapılan ilk “tahkikatın sızıntısı” ile birlikte haberde adı geçen Hacı Sami’nin 29 Ağustos 1927 tarihli gazetelere düşen ayrıntılı tarifi hadiseyi başka kanallara taşıyor.
Yapılan “tahkikattan basına sızanlara” göre Hacı Sami ve arkadaşları Yunanistan’ın Sisam’ından Anadolu’nun Kuşadası’na “Büyük Gazi’nin muhterem şahsına” suikast yapmak amacıyla bir kayıkla geçmişlerdir. Hazırlanan plana göre Mustafa Kemal Paşa’nın içinde bulunduğu tren Ayaş-Nallıhan arasındaki boğazda bombayla havaya uçurulacaktır…Sızıntı bu. Tarif ise şöyle ve tam anlamıyla bir İblis: “Yüz ellilik Sami, vatansız Sami, şerir ve şaki Sami, yabancı bir memlekette teslih (silahlandırılmış) Sami, yabancı parasıyla yollara çıkarılmış Sami, Madran yaylasına kadar yılan gibi sürünerek gelen Çerkes Sami…”
Çizilen bu resme Çerkes/Abhaz milletinden olup sağ olarak yakalanan iki Mecit, bir Hakkı’yı ilave etmemiz gerekiyor… Bitmedi , üç beş gün sonra Hacı Sami’nin en küçük kardeşi Mekki’nin, duruşmaların sonunda her şeyden habersiz olduğu anlaşılacak beraat edecektir,Kadıköy’de kafasında Çerkes kalpağı dolaşırken yakalandığı haberini gazeteler birinci sayfadan veriyor. Çerkes Mekki, suikastçıların İstanbul ayağı olarak ilan ediliyor. Cumhuriyet gazetesinden Yunus Nadi, artık dili mi sürçüyor ya da Ethem Bey’e olan bitmez tükenmez kini hafıza zayiatına mı neden oluyor, bilinmez, Mekki’nin Çerkes Ethem’in kardeşi olduğunu ileri sürerek hadiseye yepyeni bir açılım getiriyor :
Çerkes Ethem Çetesi!
Bu nal sesleri de nereden çıktı! Hayırdır inşallah! Kuvayı Seyyare olmasın! Hatıralar kafasına üşüşüyor Yunus Nadi’nin. Kanı çekilir gibi oluyor…Aklı yürek çarpıntılarıyla 1920’ye kayıyor:
Hacı Sami’nin abisi, Teşkilat-Mahsusa’nın bir dönem başkanlığını da yapmış olan Kuşçubaşı Eşref gözünün önüne geliyor… Sonra Çerkes Reşit, kardeşi Tevfik, kardeşi Ethem…
Yunus Nadi yazıyor:
“Sâbık bir şâki olan Çerkes Hacı Sami, yüz elliklerdendir. Onun kardeşi Eşref, Çerkes Reşit ve Ethem’lerin hempalarındandır.Çerkes Reşit ve biraderleri istiklâl cidâlimizin en nazik bir zamanında düşman ile birleşerek vatan aleyhine harekete kıyâm ettikleri zaman bu Eşref de isyan bayrağını kaldırarak onlara iltihak etmiş ve Çerkes Hacı Sami’nin o zaman işgal altında bulunan İzmir ve havalisinde onlarla birleşmesi ve çalışması da hiç gecikmemişti…”
Aman dur be Yunus Nadi, o günlerde Hacı Sami Enver Paşa’yla Kafkasya’dan Anadolu’ya geçmenin yollarını arıyordu, ne işi var İzmir’de garibimin! Durmaz… Durdurabilen beri gelsin devam ediyor:
“…Çerkes Hacı Sami ile melânet arkadaşlarının…” Devam edeceğim de araya bir not sıkıştırmak istiyorum. Not, Hacı Sami’nin adının başına ısrarla vurgulanarak konulan “Çerkes” kimliğine dair olacak. 6 Kasım tarihli Cumhuriyet gazetesi, Çanakkale Savaşı kahramanlarından Vehib Paşa ve ünlü İttihatçı eski İzmir Valisi Rahmi Bey’in de adını da “çete”ye dahil ediyor. Vehib Paşa Arnavut kökenli.Ancak “Çerkes” kimliğine bu kadar iştahla vurgu yapan Yunus Nadi’nin Vehib Paşa’nın bu kimliğine elleşmemesini gazeteci dalgınlığına mı yormak gerekir bilemiyorum. Bu arada Rahmi Bey’le ilgili de bir küçük not yazmama izin verin, 1919 Şubat olmalı Rahmi Bey İzmir valisi iken bizim Çerkes Ethem Bey Rahmi Bey’in oğlunu kaçırıyor ve yüklüce bir fidye karşılığında ailesine teslim ediyor. Yani Rahmi Bey’in taşıdığı o “acı hatıralarla” “Çerkes Ethem Bey Çetesi”ne kaydolması imkansız gibi geliyor bana! Nitekim gıyaplarında “üst akıl” olarak yargılandıkları suikast davasından aklanıyorlar.
Yunus Nadi’yi baştan alıyorum:”…Çerkes Hacı Sami ile melânet arkadaşlarının şimdi yine Yunanistan’dan Türkiye’ye geçmelerine şahit oluyoruz. Vatan haricinde yüz elliliklerden bazılarının ve başlıcalarının fikirleri,emelleri ve mesai tarzları meçhulümüz değildir. Günün birinde bunlardan bir kısmının müsellehan(silahlı) Yunanistan’dan Türkiye’ye geçebilmek için hangi siyasi menbalarla ne türlü kombinezonlar yaptıklarını tahmin değil,adeta tayin edebiliriz…”
Bundan sonrası Manas Destanı! Uzayıp gidiyor: İzmir Suikastı bakiyeleri…İttihatçılar…Enveristler… Çerkes Hacı Sami’nin yirmi yıl önce,yüzyılın başında Çakırcalı Mehmet Efe’nin köyünü yakıp ailesinden bir düzüne adamı kesmesi… Çerkes Kuşçubaşı Eşref’in melanetleri… Dersim’li Kürtler…Kürt isyanında Çerkes Ethem parmağı…Bir de uzun boylu,kır bıyıklı, bastonlu, kaymakam mütekaidi Atıf Bey! bu ne demeye var, ben de hiçbir anlam veremedim ama hemen her duruşmada var…Destan ya araya karışmış olmalı.
Bu yazıya kaynaklık eden iki kitap var masamda . Biri Ankara hükümetinin ilk istihbarat şefi Feridun Kandemir’in başka baskılarının yapılıp yapılmadığını bilmediğim “Atatürk’e İzmir Suikastından Ayrı 11 Suikast” adını taşıyor (Ekicigil Basımevi,ist.1955).Diğeri,Türk Parlamento Tarihi II.Cilt.(TBMM.Basımevi,Ank.1995). İkincisinin Kazım Öztürk başkanlığında bir araştırma grubu tarafından hazırlandığını iç kapaktan öğreniyoruz. Metinler bu iki kitabın içinde yer alıyor. Karşılaştırıyoruz: Belli ki “araştırma grubu” fazla zahmete girmemiş zira birbirinin benzeri değil, tıpkısı! Güzel… Bir de dip not düşülmüş:
“Yapılan duyarlı araştırmalara karşın yargılama dosyası bulunamamış, Adalet Baklanlığı da 21.6.1993 tarihli yazısıyla olumsuz yanıt vermiştir.”
Bu daha da güzel. Yargılama dosyası kayıp ama Yunus Nadi var. Sahibi olduğu Cumhuriyet gazetesinden “salahiyettar bir makamdan aldığımız malumata göre”diye başlayan yazılar döşeniyor ve hayali bir “Çerkes Ethem Çetesi” icat ediyor.Kayıtlara böyle geçiliyor.
İki Mecit ile bir Hakkı’ya gelince… Yunus Nadi, onların cehennemin en dibi anlamına gelen ”cehennemin esfel-il sâfiline” gönderildiğini yazıyor. “Nasıl”ını da Feridun Kandemir’den öğreniyoruz. Şöyle oluyor, Halk ilkin Eminönü Meydanı’na koşuyor. Allah kahretsin, meğer sehpalar Sultanahmet Meydanı’na kurulmamış mı? Bu defa oraya koşuluyor. Görevliler celladı bekletiyorlar ki ahali infazı kaçırmasın. Kaçırmıyorlar. Kandemir kalabalıktan çok sayıda kişinin “Ne olursunuz,müsaade edin iplerini ben çekeyim” diye yalvardığını kayıt altına alıyor.
Mehmet Bozkurt
Kaynak: soL Haber Portalı http://haber.sol.org.tr