21 Mayıs, Çerkeslerin kanlı savaşların ardından yenik düştüğü ve dünyanın dört bir yanına dağıtıldıkları tarihtir. 21 Mayıs dünyanın gördüğü en kitlesel sürgün edilme durumudur, en büyük yıkımlardan biridir. Biz Sosyalist Çerkesler, Büyük Çerkes Sürgünü’nde yitirdiklerimizi saygıyla anıyor, 1864’te yaşananların yarattığı tüm sonuçlarla hesaplaşacağımızı bir kere daha hatırlatıyoruz.
21 Mayıs’a bugünden bakarken görünen, bölgeden, dönemin tüm büyük güç odaklarından bağımsız Çerkes halkına karşı Çarlık Rusyasının düşmanlığı basitliği ile açıklanamaz, bu ilkel bir indirgemeciliktir ve gerçeklerin üzerine bir tül çeken sinsi bir demogojidir. Osmanlı ve İngilizler’in çıkar hesapları, halife topraklarının “kutsal” bellenmişliği, Çarlık Rusyası’nın topraklarımıza egemen olma isteği ve uyguladığı şiddet politikaları gibi yayılmacı sömürge siyaseti halkımıza düşmanlar yaratmış, halkları birbirine düşman etmişti. Farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor olsa da 21 Mayıs’tan bugüne kalan; aynı savaşa aç zihniyet, aynı halk düşmanlığıdır.
Büyük Sürgün’ün ardından dağılmış coğrafyalarda varlığını sürdürmeye çalışan halkımız, bu kez de yeni düzenin emperyalist dengelerinin ve yeni biçimli asimilasyon politikalarının parçası olmak zorunda kaldı. Halkımızın örgütlülüğü ve kültür mücadelemiz adına çokça çabaların verildiğini, bu uğraşta insanlarımızı yitirdiğimizi de sürgünle birlikte hatırlamak zorundayız. Çerkes halkı yok olma ve sömürü tehditlerine karşı, Xabze’nin değerlerine tutunabildiği ölçüde karanlığın parçası olmamaya karşı direndi, kültürünü ve iç kurumsallığını koruma ve üretme yolunda çok önemli mevziler kazandı.
Bugüne geldiğimizde ise bu kazanımların yanında büyük iç yıkımların da olduğunu görmek zorundayız. AKP iktidarı tarafından sistematik olarak gerçekleştirilen gerici politikalar, binlerce yıllık kültürümüze ve seküler değerlerimize yapılmış en ağır saldırıdır. Son 13 yılda kültürel bütünlüğümüz tamamen dönüşme ve yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır.
Halkımızın bütünlüğünden kastımız dil birliğimiz, kültür birliğimizdir. Dili olmayan bir halkın varlık alanı kazanamayacağı ve iç üretimine devam edemeyeceğinin açık olduğu gibi; Latin Alfabesiyle dönüştürülmeye çalışılan bir dil öğreniminin de dilimizi yok edişe doğru sürüklediği ortadadır. AKP bu politikalarıyla anadil talebimizi ciddiye almamakla beraber anavatanımız ve kültürel köklerimizle bağlarımızı koparmayı hedeflemektedir.
Çerkeslikle ilgisi olmayan, tamamen siyasi rantların halkımız üzerindeki ağırlığı olarak kurgulanan ÇERKESFED’in, KAFFED’in alternatifi olarak Akp iktidarı eliyle kurulması yine Çerkes kurumsallığına bir saldırıdır.
Bu dönemde anavatanımıza olan saldırılar da artmıştır. Abhazya Devlet Başkanı Bagapş’ın Türkiye ziyaretine Dışişleri Bakanlığı tarafından “Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne saygılıyız.” çıkışı, Abhazyalı çocukların 23 Nisan etkinliklerine alınmaması, Abhazya seçim sandıklarına el konulması; anavatanımıza düşman olan bir devletin halkımıza dost olmayacağının göstergesidir.
Çerkes halkını eğer Bülent Arınç’a en iyi siyasetçi ödülünü veren Kafkas Akademi temsil etmiyorsa ya da Hedef 2023 Kafkasyalılar Derneği’nin Türkiye’de Çerkeslere temel hak ve özgürlüklerini kazandıracaklarını düşünmüyorsak; mevcut durumun karanlığını kabul etmeli ve yok olmadan önce ağıtlarımızın yanına “Çerkeslik” adına mücadele etmeyi koymak zorundayız.
Bugün Çerkesliğin içini boşaltanlar, yani kültürümüze asıl düşmanlığı yapanlar, AKP iktidarı tarafından gerçekleştirilen gerici saldırının yanında konumlanmışlar, Xabze’nin karşısında dini argümanlara yedeklenip, siyasi rantları için gericilikle pazarlık yapmışlardır. Bu tavır, AKP iktidarından “demokrasi, barış, özgürlük” bekleyerek Çerkesliğin şu ana kadar elde ettiği kültürel kazanımlardan taraf olmadığını birçok kez kanıtlamıştır. Egemenlere hizmet etmek için kusursuz olan “kimlik siyaseti”, Çerkes halkının seküler damarını törpülemeye yeminli AKP iktidarına adeta “can simidi” olmuş, gerici odaklarla Çerkes halkı arasında köprü vazifesi görmüştür.
Bu karanlık tablo dağıtılacaktır!
Kafkasya’da 1864’ten 1917’ye kadar askeri yönetim hüküm sürmüş, büyük sürgünün ardından tüm coğrafyamız Çar askerinin denetiminde kalmıştır. Her dilden, her ırktan insanı kucaklayan sosyalizm, Kuzey Kafkas halklarının da kaderini değiştirmiştir. Sosyalizmle birlikte devlet statüleri kazanan, kendi dilinde eğitim görüp, yazılı edebiyat ve gelişkin müzik ile tanışan ve eserler üreten çerkesler, bugün dil ve kültür adına sahip çıktığımız birikimin aktarılabilir ve yeniden üretilebilir olmasını sağlamışlardır.
Savaşın, gericiliğin, sömürünün hüküm sürdüğü dünyada, 21 Mayıs sürecektir. Kültürümüze ve geleceğimize dair somut, elle tutulur bir yanıt vermeyen her tutum, çözümsüzlüğe ve bunun izdüşümü olarak örgütsüzlüğe denk düşmektedir. Biz Sosyalist Çerkesler, Çerkes kültürünün yaşaması için gericiliğin, eşitsizliğin, sömürünün karşısına dikilmek gerektiğini biliyoruz. Biz Sosyalist Çerkesler, Çerkesliğin var olmasının, Çerkeslerin binlerce yılda ürettiği insani değerlerin yaşamasının tek koşulunun sosyalizm olduğunu biliyoruz. Tüm halklar kurtulmadan tek bir halkın kurtuluşunun mümkün olmadığı gibi, insanca bir yaşam kurulmadan Çerkeslerin hak ve taleplerinin sonlanması da mümkün değildir.
21 Mayıs’ların tekrar yaşanmaması için;
Yaşasın dünya halklarının eşitlikçi geleceği!
Yaşasın Sosyalizm!
Sosyalist Çerkesler